Kürsü
Suriye’de ateşkes ve bölgenin geleceği - Müfit Yüksel
Dünden itibaren çok geç kalınmış olsa da, nihayet Suriye'de bir ateşkes sağlandı. Gerçi bu ateşkese DAEŞ/IŞİD ve Nusra grupları dahil değil. Yine de atılması gereken bir adım olarak duruyordu. Ateşkesin kapsamlı ve kalıcı hale getirilmesi hayati bir ehemmiyete sahiptir.
Suriye'de “Arap Baharı-Rebî'u'l-Arab” olarak nitelendirilen zincirleme olayların en uzun halkası olarak süregelen iç savaÅŸ başından beri ciddi anlamda uluslararası dengelere dokunan bir boyut kazanmıştı.
Daha 2012 yılında yayınladığımız makalelerde Suriye'de ayaklanma/iç savaşın hayırlı bir neticeye ulaÅŸmasının mümkün görünmediÄŸini “Her ne pahasına olursa olsun mütarekenin/ateÅŸkesin korunmasına çalışılmalı ve bu yöndeki provokasyonlar önlemeye yönelik politikalar sergilenmelidir. Suriye rejimi askerlerinin kışlalarına dönmesi; buna karşılık eÅŸzamanlı olarak muhaliflerin de eylem yapmayı kesinlikle durdurması saÄŸlanmalıdır. Ayrıca, bu çerçevede muhalif gruplar da üzerine düşeni yerine getirmelidir. Yine, Suriye''de olduÄŸu her defasında söylenen, Lübnan ve Irak''tan geldiÄŸi ve Suriye rejiminin yanında savaÅŸtıkları ifade edilen milislerin Suriye''yi derhal terk etmeleri saÄŸlanmalıdır. Ä°ran'ın, Ä°ran'daki Ayetullah Humeynî sonrası “Huccetiyeci” idarenin, Fâtımîler ve Safeviler gibi davranma lüksü/hakkı bulunmamaktadır. Ä°slam dünyasının birçok yerinde, Yemen'deki Husîler gibi, mezhebi çatışma alanları/gettoları oluÅŸturmak Ä°ran dahil, kimseye yarar saÄŸlamaz.
Bu çerçevede herkes Suriye'de sükunet ve barışın temini için çalışmalı. Bölgemizde esas olan sükun ve barışın, huzurun teminidir. Tansiyonu düşürmek herkesin vazifesi olmalı. Öyle bir hale gelindi ki, dünyanın her yerinde sadece müslümanlar ölüyor ve müslümanlar birbirini vuruyor. Ümmetin bu kara tablodan, kaostan çıkması icab ediyor. Bu ümmet Hz. Osman'ın (r.a) şehadetini, Cemel ve Sıffin savaşlarını, Hz. Ali'nin (k.v) şehadetini, Kerbela faciasını,Moğol istilalarını, Haçlı Seferlerini gördü, 19. 20. yüzyılda dağılmalara, sömürge olmaya,işgallere ve benzeri felaketlere düçar oldu.
Her mümin ümmetin maslahatını gözetmekle mükellef'tir. Ãœmmetin maslahatı savaÅŸta deÄŸil, bölgesel barışta ve sükunda'dır.” ÅŸeklinde yazmıştık
Türkiye ise, meselenin Suriye dışındaki en önemli tarafı haline gelmişti.. Gerek Suriye'nin iç dengeleri, gerekse uluslararası dengeler Türkiye'yi ve tüm bölgeyi bir yandan sorunun içine çektiği gibi, çok çetrefilli, çok denklemli bir vâkıa olarak, muhataralı bir yola sürükledi. Bir yandan ABD ve Batı Avrupa'nın bölgeye yönelik Kürt sorununu da içine alan hedef ve planları, diğer yandan oluşan/oluşmakta olan Rusya, Çin, Hindistan, İran mihveri bu konuda çözümü çok zora sokan bir durum arz etti.
Nitekim, ABD'deki seçim sonuçları. Türkiye'nin Moskova'da Rusya ve İran'la vardığı mutabakat sonrasında ABD ile Rusya Federasyonu arasında diplomatların sınır dışı edilmesi krizi bölgenin dolayısıyle dünyanın geleceği konusunda iç karartan bir vaziyet arz ediyor. Suriye'de bölge ve dünya dengelerini etkileyen uzun süren iç savaş ortamının bölgeyi ve dünyayı büyük savaşlara sürükleyeceği endişesi sürekli dile getirildi.
Eski statükonun ilgası ve yeni dengelerin oluşumunda, kaos zeminini/teorisini öngören ecnebi odaklar son yıllarda ön alarak, küreselcileri arka plana itti. Bir yanda, neo-con olarak nitelendirilen, kaosu öngören çatışmacı teorik zemin üzerinden hareket eden güç merkezi ile sermaye birikimi/hegomonyası üzerinden hareket eden küreselci siyaset/ekonomi güçleri arasındaki rekabet ve bunun bölgeye yansıması diğer yandan, kaosu öngörüp, kaos zemini üzerinden yeniden düzen kurmayı hedefleyenlerin güç dengesinde ağırlık kazanması daha karmaşık bir ortama sürükledi.
“Kaos'tan Düzen Çıkar” tarzındaki yaklaşım ve önermeler ilk bakışta, “Su bulanmadan durulmaz” ve benzeri söylemlerle örtüşse bile, “Bu süreç ne kadar sancısız geçecek; Kaostan sonra düzeni kim nasıl neye göre kuracak?” sorularına cevap verilememektedir.
Devam Edecek
Henüz yorum yapılmamış.